Kütüphane
@aciltıp.com Kerem Dost Bilmez’e videolar için teşekkür ediyor
Sorularıma yanıt bulamıyordum, ne yaparsam yapıyım, olmuyordu işte. Ben de umutsuzluğa mı kapılıyım yoksa bu işe devam mı edeyim derken ayçiçeği tarlasının içindeki kütüphaneyi gördüm.
Yemin edebilirim, dün orda değildi.
Ee, bir gün içinde kocaman binayı inşa edemeyeceklerine göre. Zaten keyfim kaçıktı, daha fazla düşünmeden içine daldım kütüphanenin.
İçerisi her kütüphane gibiydi, sessiz, soğuk. Kütüphanenin içinde yürüdükçe sanki beni saran karanlık da yoğunlaşıyordu. Çalışması gereken insanlar da neredeydi, öğrenciler, görevliler, araştırmacılar falan olmalıydı etrafta, ama kimse yoktu kütüphanenin içinde. Tam umutsuzluğa kapılacak, herhalde tek yaşayan benim burada diyecekken birini gördüm.
Vestiyer gibi bir yerde ayakta duruyor, kütüphanenin tavanına boş boş bakıyordu.
Hafifçe tombul, gürbüz diyelim, yirmilerinde güzelcene bir kızdı. Şapşal, sevimli bir hali vardı ve bu hal yakışıyordu ona. Ben merhaba demeden bir anda kafasını bana çevirip, istediğin bilgiyi burada değil, sadece orada bulabilirsin diyerek eliyle yanındaki kapıyı gösterdi.
Yıllardır cevaplarını aradığım soruların eliyle gösterdiği kapının arkasında olduğunu söyledi, kim bilir kaç yıldır bu tüyoları arıyorum ama bırakın bulmayı haklarında yazılmış bir kelimeye bile rastlamadım dedim, hafifcene tombul ama bu hal ona yakışan kıza.
Kütüphane kızı şöyle cevap verdi.
Bildiğin gibi her şeyin bedeli vardır, bu kapıyı sana açmam için bana üç neden say dedi.
Ben tam yanıtları ararken kapalı kapının ardından emdate, emdate, emdate diye bir uğultu geldi. Bu cevaba hiç şaşırmayan kız, kısık yumuşak sesiyle ekledi, işte bu kütüphanenin boş olma nedeni, herkes İstanbul/Haliç Emdate’de dedi.
Kapı kendiliğinden açılıverdi.
Otobüs
Hava sisli, tozlu ve kapalıydı, melankoli kulaklarımda çınlıyordu, eve dönmek istiyor, otobüsümü bekliyordum.
İşte göründü ama o da ne, beni almadan hızla yanımdan geçti, gitti. Kaçırdım, allah kahretsin dedim.
Şimdi otobüse yetişmeye çalışıyordum, halimi görmeliydiniz. Sanki ben hızlandıkça otobüs de hızlanıyordu. Bir anda umudumu kaybettim, ben bu otobüsü kaçırdım dedim. İşte tam o sırada arkamda bir ses duydum, ‘koşsana hadi yetişmek üzeresin, neden vazgeçtin’ dedi. Bir saniye içinde kaybedecek ve kazanacaklarım aklımdan film şeridi gibi geçti. Neden diye düşündüm, şimdi durursam kaybederim, devam edersem kazanma ihtimalim var, ve otobüsün arkasından koşmaya başladım.
Deliler gibi koşuyordum, bırakın otobüse yetişmeyi, otobüs bana yetişemiyordu artık. Araca binmem için sürücünün yavaşlaması gerekti. Sonrası öyle güzeldi ki, hayatımda bu kadar zevkli bir yolculuk yaşamamıştım, eve çok mutlu gittim.
EMD@TE umudunuzu kaybettiğinizde size seslenen ses olacak.
EM-D@TE WhatsApp Konuşmaları
‘İşimi kalp krizi kadar ciddiye alırım’
Tarantino
05………………………………99: Kimsenin sesi çıkmıyor, napıyorsunuz.
05…………………….…..…06: Nöbetteyim, Azraille boğuşuyorum abi.
‘Birbirimize ihtiyacımız var. Ve birbirimizi kollamalıyız’ Jefferson |
05…………………………55: Şimdilik bu kadar, gelişme olursa yazarım.
05……………..…………..………81: Ben çömez olduğum için mi görmüyorum yazılanları.
‘Çevre problemleri sadece evrensel olarak çözülebilir’ Höffe |
05…………………………20: Evet arkadaşlar, sahne bulamıyoruz.
05……………………………..……90: Ne öyle ving vüng konuşmalar.
‘Zamanımızın büyük ekonomik, ekolojik ve siyasal problemlerini hiçbir ülke sınırı durduramaz’ Max |
05…………………………………….…53: Kuzeyde gürültü edip güneyden yaklaşalım, neticede her hesap sarıserona linklenir.
05………………………….…00: Bırakın bazı şeyleri de insanlar merak etsin, hayret bir şey.
‘Dünya ekonomisinin daha çok devlete ihtiyacı var’ Weck |
05………………………………………19: Valla paylaşırım bu fotoğrafı, organizasyon başlamadan biter.
05………………………………………………..……..96: Agresifliğe gerek yok, onlar bizim canımız.
‘İnsanlar için sorun olanı sadece insanlar çözebilir’ Dürrenmatt |
05…………………………………………83: Güldür dediler güldürdüm, ağlat dediler ağlattım, daha ne yapıyim.
05……………………….…20: Seni tanıyan var mıydı orda.
‘800 milyon insan açlık çekiyor’ Zürich |
05……………………96: Beyin niye olmadı da zebraya döndük, o renkli ıvır gıvır görseli sevemedim ben bi türlü ya.
05………………………………30: Olmadı ortaya şu tepsiyi koyalım.
‘Hiçbir şey zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü olamaz’ Horro |
05………………………………….…19: Atanmış, atanmamış farketmez, öğrenci kimliğin var mı.
05…………………………….96: Önce atansın, ne diyim.
‘Demokrasi kuramını yadsımayın’ Pelinka |
05…………………………….06: Formalarımız siyah olsun, içimizde göbekli olanlar var.
05……………………….…..20: Bence üstüne 500tl verelim, gelmesin.
‘Kozmopolit radikalizm nedir’ Mann |
Brutalizm
EMD@TE WhatsApp Konuşmaları (03/04);18.
http://emdate.org/
Sır
Giderek güzelleşiyor, bu kesin.
Ama neden.
Evet, bu sorunun cevabını bulmam gerek.
Açıklama bekliyorum, her gün evinin önüne gidiyorum, ağaçların arasından onu izliyorum.
Elime hiçbir şey geçmedi, sadece alışkanlıklarını öğrendim.
Sabahları gölde yüzüyor, öğlenleri kitap okuyor, hafta sonları partilerine katılıp arkadaşları ile eğleniyor.
Sürekli güzelleşen bu kızın sırrı ne olabilir, merak ediyorum ve merakım hiç bitmeyecek gibi gözüküyor.
Ona daha çok yaklaşmaya karar verdim, bir gece balkonuna tırmandım, odasına girdim. Hiç uyanmayacak gibi uyuyor, yatağının kenarına oturup yüzüne bakıyorum. Sağlıklı, huzurlu bir yüz görüyorum, uyurken bile genç, ne güzel.
Çekmecelerini açıyorum, dolabının içini karıştırıyorum, merakım hızla artıyor, kalp atışlarım hızlanıyor.
Bu da ne, bir şey buldum, o da mı EM-D@TE’e gidiyor, evet evet, baksana adı var kağıdın üstünde, İstanbul 5-6 Mayıs Haliç yazıyor.
Çıtırtı duydum, uyanıyor galiba, yanıma yaklaşıyor, eliyle bilgisayarını gösteriyor, çarem kalmadı, ben de gidiyorum.
Oda
https://www.youtube.com/watch?v=zzOMPobKvk0
Zeplin
Etrafta tatlı rüzgar vardı, yüze değen, onu seven. Ben de duramadım, yeni bakımı yapılmış arabam ile sokaklara attım kendimi. İnsanlar da, aynı kaynaktan alır gibi mutluluklarını, coşku içindeydiler, biraz daha zorlasan gülecekti sanki hepsi.
Ee, böyle mutlu olunur da yol kenarı hanlarından birine uğranmaz mı, kırdım direksiyonu, ilk gördüğüm bara oturdum. Güzel hava, iyi müzik derken bakışlarım bardaki televizyona takıldı, gözlerimi ovuşturup tekrar ekrana baktım. Evet, kesinlikle doğru görüyordum, EMD@TE’in reklamı yapılıyordu. Geçen hafta bilet aldığım, daha önce yapılmayanı yapacak olan EğlenceBilim kongresinin. Vay be dedim, adamlar bu kadar mı ileriye götürdüler işi diye düşünürken tekrar yola koyuldum.
Arabam hızlı, asfalt boştu. Yol yazılarını okumayı severim, hem de hiçbirini kaçırmadan, o da ne, yanlış görmüş olamam, deterjan, lastik veya emlak reklamı olması gereken yerde yine onların, yani EMD@TE’in reklamı vardı. Sevinmeye başlamıştım, doğru karar bak, güzel insanların kongresine katılcam dedim ama……..,bu kadarı fazlaydı işte.
Gökyüzünde altı tane dev zeplin vardı ve üstlerine yazılan harfleri yan yana koyduğunuzda karşınıza EMD@TE kelimesi çıkıyordu.
Sodyum
EM-D@TE 5-6 Mayıs Haliç/İstanbul