Tıp
‘Gör ve görün’
Roma
Yolda
On ikinci arabanın durması umuduyla otostopçu elini kaldırıyor. Hızla giden araç duruyor. Başını öne eğen adam diyor: ‘Merhaba, ne tarafa gidiyorsun’. Sürücü hafif tebessüm ile ekliyor. ‘Yolum uzun seninkinden’. Konuşmalar yolcunun arabaya binmesi gerektiğini gösteriyor. Araba hızla yolu gerisinde bırakıyor. Giden araçta uzun süre konuşma olmuyor.
Sürücü: Bildiğin gibi dostum, bu zamanlarda güzel bira bulunmuyor. Bazıları fazla tatlı, bazıları fazla ekşi. Hamm biralarını biliyor musun. Çok hoş bir tadı var. Uzan bakalım arkaya, al arka koltuktan iki soğuk tane. Yolcu arkaya uzanıyor, istemeden iki tane alıyor. Sürücüden anlamadığı bir şekilde çekiniyor. Sanki yaşı olmayan adam. Daha önce hiç yaşamamış gibi. Biralar açılıyor ve konuşma devam ediyor.
Yolcu: Arabada içmem ama bu şartlar altında bir istisna yapabilirim. Ama sıcak bu bira. Yolcuya gözlerini diken sürücü bir anda hızlanır. Yüzünden karanlık örtü geçen ekler:
Sürücü: O kadar severim ki Hamm biralarını, Hamm işemek isterim. Daha önce söylemiş miydim bunu. Evet, o kadar severim. Araç giderek hızlanıyor. Yağmur yağmaya başlıyor ancak yollar bomboş. Sürücü gözlerini yoldan ayırmadan anlatmaya devam ediyor.
Sürücü: Tıp fakültesini dördüncü sınıfta bıraktım. Ailevi diyelim. Ama halen merakım vardır. Eski kitapları karıştırmayı severim. Bazen kendimi doktor gibi hissederim. Arabaların çarptığı hayvanları kurtarırım. Elimi kana bularım anlayacağın, hahahahahaha. Dört kişi kükrercesine gülüyor. Yolcu giderek koltuğuna büzüşüyor. Arabadan inmek istiyor ancak korkudan nefes bile yavaş alıyor.
Sürücü: Sen neler yaparsın yaşamak için.
Yolcu: Üçüncü yıl Acil Tıp Asistanıyım.
Sürücü: Vay be, çok iyi ortak. Elini sertçe yolcunun omzuna vurur ve ekler: Seninle çok ortak noktamız var. Güzel, uzun bir yolculuğun başlangıcı bu. Araba 180 ile gidiyor. Beklenmedik sorular sürücünün ağzından çıkıyor.
Sürücü: Entübasyonu bilirsin dostum. Hani şu ağız içine tüp yutturma olayı. Hastayı oksijenle öncesinde bir güzel yıkıyoruz deniliyordu. Neydi ki bu. Hay aksi, kedi mi ezdik.
Yolcu: Şimdi de tıp sormaya başladı. Ezdin tabii. Gavurlar wash-out diyor. Bir nevi paralizan ile oluşturulan yapay apne periyoduna vücudu hazırlama, entübasyon öncesi oksijen rezervini yüksek tutmak için. Pek önemli.
Sürücü bir anda ellerini direksiyondan çekiyor. Araba hızla kendi eksenini seçiyor. Yolcu boğum boğum terliyor. Sol ön tekerlek şimdiden yol kenarı çakıllarını çiğnemeye başladı bile. Araç tam taklaya gelecek iken sürücünün elleri direksiyona yapışıyor ve araç yola dönüyor.
Yolcu: Ne yapıyorsun sen, ikimizi de öldüreceksin. Beni indirmeni talep ediyorum.
Sürücü: Hiç espiri anlayışın yok be kaptan. Bazen bırak gitsin hayat. Sal kendini, irade senden çıksın. Doğru değil mi. Ne zamandan beri merak ettiğim bir konu daha. Tıbbı bırakma nedenlerimden biri de bakteriler. Nasıl mı? Her şeyi ben mi anlatıcam diye nedensiz yere bağırıyor ve direksiyona kafasını vurmaya başlıyor. Araba 190 ile giderken sağ sola yalpalıyor. Ateşli hastada beyaz kürenin yükselmesi bakterileri aklıma getirirdi. Bakteriler karabasanlarımda pijamalarımı çalıp parti yapar, bana zorla halay çektirip gözyaşlarımdan bilimsel makale yazarlardı. Anlıyor musun beni.
Yolcu: Bu adam kesin deli, ama idare et dostum, idare et. İyi bir acil asistanı gibi. Düşündüklerinde haklı değilsin sürücü. Beyaz küreye tapma, tapanı sevme. Ne yüksekliği ne de düşüklüğü seni viral-bakteri ayrımına götürsün, bunu da unutma. Sürücü inatla hayvanları eziyor. Yılan, kaplumbağa, sincap dinlemiyor, topunu eziyor. Hızla giden aracın önü çeşit çeşit kan izleri, hayvan tüyleri ile dolu.
Sürücü: Geçen gene yoldayım, senden iyi olmasın, birini arabaya aldım. Böyle derken uzun uzun kafasını çevirip bagaja bakıyor ve yüzüne parlak bir alay iniyor. Sürekli kusması oldu yol boyunca, nedenini anlamadım. Halbuki tatlı tatlı konuşuyorduk. Ama ishali yoktu. Ben gastroenterit olmuşun, yediklerine dikkat et, istersen birer Hamm birası daha içelim dedim.
Yolcu: Hata üstüne hata yapıyorsun. Gastroenterit demek hem ağızdan hem de alt gastrodan dünyaya iç organların imzasını bırakması. Sadece kusma veya ishal başka tanılara gider. Hem tıbbı yarım bırakmışın hem de iddia ediyorsun, hayret bir şey. Sürücü kıpkırmızı oluyor. Elleri direksiyonu öyle sıkıyor ki araç çatırdamaya başlıyor. İki saattir süren yolculuğun ilk karşı şerit aracı gözüküyor. Siyah kamyon cehennemden çıkmış gibi dumanlar çıkararak ilerliyor. Sürücü aracı sola alıyor ve hızını arttırarak kamyonun üstüne sürüyor. Yolcu üstüne ışık tutulmuş tavşan gibi koltuğuna siniyor. Simsiyah camlı kamyonun içinde kimse gözükmüyor, sanki onu da zihninde sürücü kullanıyor. Sürücü hızını giderek arttırıyor. Gözlerini kapatan yolcu kamyonun son anda yoldan çıkıp ayçiçeği tarlasına yuvarlanışını görmüyor.
Sürücü: Takma kafana ortak, olur böyle gövde gösterileri. Bunlara ödün verirsen hep üstüne gelirler. Bak şimdi kamyon takla atınca aklıma ne geldi. Benim zamanımda menenjit hastasına ilk önce lomber ponksiyon yapılır sonra antibiyotik uygulanırdı. Ne dersin, bir eğrilik var mı?
Yolcu: Artık yeter ben kesinlikle inmek istiyorum ama soruna yanıt verdikten sonra. Bildiğin gibi hasta kültürden değerli. Sen iyisi mi kan kültürünü hızla al, antibiyotiğini uygula sonra ponksiyonu yap.
Sürücü: Yolcu durmak mı istiyor. Ben sadece bira almak için yavaşlarım, onda da tam olarak durmam. Ama istersen sen inebilirsin, biliyorsun benim acelem var. Ne acelesi, sen yaşamıyorsun bile diye düşünüyor yolcu. Nerden bindim ben bu arabaya.
Sürücü: Astım, KOAH. Bunlar nasıl hastalıklar ben iyi bilirim. Hollanda’da kuzenim var, sokaklara alerjisi var. Bildiğin insan sokağı, evet, yok öyle, dudak bükme, var böyle tanılar. Kitaplarda her şey yazmaz altın çocuk. Ne vermek lazım, arada arıyor soruyor bana. Bilirsin, mahcup olmayalım.
Yolcu: Sana şöyle söyliyim. Oksijeni bol tut. Öyle ödün verme KOAH hastasına az verilir diye. Düşünülenin aksine az oksijen daha beter. B-agonist+ipratropium ve sistemik kortikosteroid, tadından yenmez.
Sürücü: Helal olsun, koçum benim. Sevdim seni, hep yanımda taşıyacam. Şanslı tavşan ayağı gibi, hahahahah. Ah, bak yine tuttu ağrım. Bazen göğüs ağrım olur, pek sıkar beni. Nasıl söylesem, sen de bastırır, ben diyim sıkar. Asıl önemli konu nedir bu hadisede.
Yolcu: En önemlisi öykü. Bastırır, sıkar, ezer. Bunlar hoş kelimeler değil. Birinci önemli öykü, ikinci önemli öykü, üçüncü önemli öykü.
Motel
İlk defa aracın yavaşladığını hissediyor yolcu. Nerden çıktığı belli olmayan iki kız arabaya yaklaşıyor. Araç tam durmadan, birisi kara, birisi sarı, iki yolcu daha ekleniyor. Araba yol kenarı motellerinden birine sapıyor. Eski ışıklarının çoğu yanmıyor. Yolcu, çok doğru bir seçim yaptın, ben burada ineyim, sen de gitmen gereken yere devam et diyecekken kızların varlığı kararını derinden sorgulamasına neden oluyor. Sürücü ciddileşerek yolcunun yüzüne bakmadan ekliyor. Bu gece burada kalacağız, sen, ben ve iki abla. Bu güzel tıbbi konuşmaları kimse ile yapamıyorum, belki senin sayende tekrar tıp fakültesine başlarım, değil mi kızlar. Kızlar at kuyruklarını sallayarak hevesle büyük bir evet diyor. Araç duruyor ve motele dört kişi ilerliyor.
Dr Çağdaş Can, Merkezefendi Devlet Hastanesi, Acil Tıp, Manisa
Gercekten cok akici ve ogretici bir yazi olmus yazanin eline saglik devamini bekliyorum