Günümüzde pek çoğumuz, yediğimiz besinler market raflarında yetişiyormuşçasına yaşıyoruz. Fakat aslında tükettiğimiz besinler tabağımıza ulaşmadan önce pek çok süreçten geçiyor ve tüm bu süreçler hem sağlımızı hem de içinde yaşadığımız gezegenin geleceğini etkiliyor. Bu etkilenmenin sonucu olarak bir taraf kıtlık yaşarken bir taraf bolluk içinde israf ediyor. Aç kalma korkusu, insanın genetiğine binlerce yılda işlenmiş bir korku, değişmesi kolay değil. Ama bu korkunun önüne bilinçli bir şekilde geçmek, gelecek nesillerin ve kıtlık çeken toplumların farkına varmak da bizim elimizde…
Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu 2018 raporuna göre, özellikle gelişmişlik düzeyi düşük olan ülkeler başta olmak üzere, dünyada 821 milyon insan aç kalma korkusunu derinden yaşamakta. Daha da betimleyecek olursak dünyada her 9 kişiden 1’i açlıkla mücadele etmekte.
Gelişmiş ülkelere bakıldığında ise aç kalma korkusundan ziyade tonlarca israf söz konusu. Her yıl üretilen besinlerin yaklaşık 1,3 milyar tonu, yani üçte biri israf ediliyor. Yıllık olarak ise deyimlerimize dahi yerleşmiş olan, ekmek kapımız – ekmek teknemiz olan tahıllarımızın %30’u, doğanın bize armağanı olan sebze ve meyvelerin %40-50’si, yağlı tohumların %20’si, et ve süt ürünlerinin %30’unun israf edildiği bildirilmekte. Oysa tüm dünyada gıda israfı sadece %25 azaltıldığında, 870 milyon insanın yıllık besin ihtiyacının karşılanabileceği belirtiliyor.
Bir kesim doymak bilmezken diğer kesim doymaya hasret. Böyle giderse gelecek nesillere sağlıklı bir dünya bırakamayacağımız aşikar.
Peki ya bir birey olarak ne yapabiliriz? Çözümü sanılan kadar zor değil aslında. Çevremiz, sağlığımız ve gelecek nesillerin refahla devamını sağlayabilmek için atılması gereken adım aslında midenizden geçiyor. İşin sırrı Sürdürülebilir Diyette…
SÜRDÜRÜLEBİLİR DİYET
Sürdürülebilir diyet, gıda ve beslenme güvenliğine katkıda bulunan ekonomik olarak erişilebilir, kültürel olarak kabul edilebilir, beslenme rehberlerine uygun, mevcut ve gelecek nesiller için düşük çevresel etkiye sahip diyet davranışını tanımlamaktadır.
Besinlerin çevresel etkisi incelenirken; karbon ayak izi, su ayak izi, ve ekolojik ayak izi dikkate alınır. Bu üç faktör gözönüne alındığında yapılan çalışmalar hayvansal kaynaklı gıdaların en çok; tahıl, meyve ve sebzelerin ise en düşük çevresel etkiye sahip olduğunu bildirmiştir. Hayvansal gıdaların üretimi bitkisel gıdaların üretiminden daha fazla kaynak gerektirir.Bunun bir sonucu olarak da çevresel etkileri daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Örnek vermek gerekirse; meyve ve sebzenin karbon ayak izi kırmızı etinkinden 55 kat daha düşük.
Ayrıca bir kilogram tahıl üretilmesi için bin 500 litre suya ihtiyaç varken bir kilogram et üretilmesi için 15 bin litre suya ihtiyaç vardır.
Omnivor yani hepçil bir menü, vejetaryen bir menüye göre 3 kat daha fazla çevresel etkiye sahip. Bu verilere göre yeme alışkanlıklarımızda yapacağımız küçük değişiklikler ile fark yaratmak mümkün! Örneğin sadece et tüketiminizi haftada iki kez ile sınırlandırarak karbon ayak izinizi yarı yarıya azaltabilirsiniz.
PEKİ YA SÜRDÜRÜLEBİLİR SAĞLIĞA ETKİSİ?
Diyet örüntüsünün sürdürülebilir sağlık açısından etkilerine bakıldığında; hayvansal kaynak bakımından zengin olan diyet örüntüsünün kardiyovasküler hastalıklar, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında harabiyet, kalsiyum atımına bağlı osteoporoz riskini arttırdığı saptanmaktadır.
ÜÇ ÖNEMLİ ÖGE
Sürdürülebilir bir beslenme modelinin 3 önemli ögesi;
Sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmek isteyen bireyler için ilk adımlar başlangıçta kafa karıştırıcı gözükse de bu değişiklikler temelde 3 maddede özetlenebilir; ihtiyacın kadar tüket, israfı azalt, hayvansal besin tüketimine dikkat et ve mümkün olduğunda bitkisel besinlerle ikame et.
İHTİYACIN KADAR TÜKET
Dünya genelinde açlıkla mücadele devam ederken bir yandan da, aşırı tüketime küresel bir eğilim mevcut.
Aşırı tüketim, tarihte gelişmiş ülkeler için bir sorun olsa da, günümüzde gelişmekte olan ülkeler için önemli bir konu. Aşırı tüketim ise obezitenin hızla çoğalmasına neden olurken, aynı zamanda, tarım ve hayvancılıkta üretimi de aşırı düzeyde arttırır ve bu durum çevreyi olumsuz etkiler.
İSRAF ETME
Avrupa’da her yıl yaklaşık 88 milyon ton gıda atılıyor.
Gıda zincirinin üretim, işleme, depolama, satış gibi tüm aşamalarında ve son tüketicide de israf gerçekleşiyor. Öyle ki, Avrupa’daki gıda atıklarının yarısı % 53’ünde evdeki gıda atığı sorumlu.
Sürdürülebilir diyet yaklaşımı ne olursa olsun, değişikliklerin gerçekçi olması gerekir. Küresel ölçekte küçük değişiklikler dahi besin tüketiminin çevresel etkilerini azaltmada büyük etkiye sahiptir. Örneğin, vejetaryen ya da bitkisel besinlerden ağırlıklı beslenmek (hayvansal besinleri sınırlayarak yerine bitkisel besinleri ikame etmek) kırmızı et veya kümes hayvanları yerine ekolojik ayak izi daha az olan balık ve deniz ürünlerini tercih etmek gibi küçük adımlar beslenmenin küresel boyutta çevresel sonuçlarını önemli ölçüde değiştirebilir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR SAĞLIK VE BESLENME İÇİN;
Vücut ağırlığını korumak için renkli, çeşitli ve dengeli beslenin.
Bitkisel temelli beslenmeye özen gösterin, günlük en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin.
Besinlerinize özen gösterin, israf etmeyin. Nerden geldiğini, nasıl üretildiğini sorgulayın.
Et tüketiminizi sınırlandırın, kurubaklagiller, yağlı tohumlar gibi diğer protein kaynaklarının tadını çıkarın.
Yüksek yağlı, yüksek şekerli, tuzlu besinleri nadiren tüketin.
Besinlerinizi iyi muhafaza edin. İsraftan kaçının.
Gıda çöp değildir, gıdanızı çöpe atmayın: Akşamdan kalan yemeklerinizi yemeyi, dondurucunuzu daha verimli kullanmayı, dışarıda yemek yerken aç değilseniz yarım porsiyon sipariş etmeyi alışkanlık haline getirin.
Ve son olarak yapmamız gereken daha az ile daha çok üretmek. Tıpkı Himalayaların ardındaki Mutluluk Ülkesi olan Bhutan gibi. Doğaya, yeşile, öze verdikleri değerle doğallığını koruyan bu ülkenin anayasasına bile girmiştir doğaya verdikleri önem. Topraklarının %70’inden fazlasının ormanlarla kaplı olduğu ve bu oranın hiçbir zaman %60’ın altına düşmeyeceğine dair yasalarıyla söz veren ülke gibi…
Büyüklerimizin ekşi mayasını unutmamak, zeytin yağlının tadını batıya değişmemek ve gelecek nesillere öze dönüşle sağlıkla yeşiller bırakmak dileğiyle. Ekmek kapınız bol olsun…